Büyük İskender’in kurduğu Küçük İskenderiye

1960’ların başından beri İskenderun’a yolum uzanır. 1960’larda dahi tarihi önemi büyük, önemli fakat boyu posu küçük bir şehirdi. Buraya, Büyük İskender’in kurduğu Küçük İskenderiye denebilir. Ne Roma ne Bizans ne de Memlûklar devrinde bu tarihi güzellik değişmiş değildir. Osmanlılar da İskenderun’a her zaman aynı bağlılığı gösterdiler.

İskenderun, Büyük İskender’in adına izafeten Doğulu devletlerde ve bizde Alexandretta’nın karşılığı olarak kullanılır. Şüphesiz ki bütün Doğu Akdeniz’in tarihini yaşamış bir yerdir. Helenistik devirde; yani Büyük İskender’in şark seferleri sırasında İssos’taki galibiyetinden sonra yeniden kurulup liman olarak mükemmelleştirilmesine rağmen burada eski yerleşimlerin olduğu açıktır. Alexandretta veya İskenderun, Seleukoslar devrinde Helenist medeniyetin, ondan sonra da Roma’nın satvetini yaşadı.

Antakya dediğimiz büyük ve zengin eyaletin, bilhassa yüksek kesimlerindeki mutedil tatlı havası, burada yazın sıcağına ve belirli bir rutubete dönüşür. Ama iklimdeki bu zorluk şehrin her zaman var olmasına, gelişmesine, sakinlerinin ona bağlanmasına ve gelen geçenlerin de sevmesine mani olmamıştır. Akdeniz kıyılarında İskenderun kadar hoş manzarası ve profili olan bir şehir zor bulunur. Burayı idare edenlerin ve yerli halkın en çok dikkat etmesi gereken özellik budur. Çünkü bölgemizdeki kötü yapılaşma buraya da sirayet etmektedir.

 

TARİHİ GÜZELLİĞİ DEĞİŞMEDİ

 

Ne Roma ne Bizans ne de Memlûklar devrinde bu tarihi güzellik değişmiş değildir. Osmanlılar da İskenderun’a her zaman aynı bağlılığı gösterdiler. İskenderun, Antakya bölgesinin gözde bir sancağıydı. 19. yüzyıldaki ticari gelişmesiyle ziraat başa baş gitti. Sakinlerinin kendilerine hem Antakya hem de bütün Doğu Akdeniz’de farklı bir yerde hissetmeleri, onların kendi aralarındaki simbiyosis yani uyumdan ileri gelir. Eğitim hayatı da bu nedenle bütün Antakya gibi canlı oldu.

Bu hafta İskenderun’daydım. Yükseliş Koleji Başkanı Nuri Üysen beni davet etti. Şehrin yöneticileri, Hatay Valisi Rahmi Doğan, İskenderun Belediye Başkanı Fatih Tosyalı, İskenderun Teknik Üniversite Rektörü Prof. Dr. Tolga Depci de oradaydılar. Üniversitemizin rektörünün bazı şikâyetleri var. Altı yıldır merkezden teknik üniversiteye yardım yapılmamış gibi gözüküyor. Gerekli tesisat laboratuvar ve atölyelerin yapımını bağışlara bırakamayız. Demir çelik merkezi olan bu memleketin bu konuda kesin devlet desteğine ihtiyacı vardır. Öğretim üyelerinin maaş ve lojman gibi girdiler yönünden tatmin olması gerekir. Bu bütün memurlar ve sanayide çalışanlar için de geçerli bir durum. Çünkü Akdeniz kıyısında büyüyen bu şehirde hayat pahalı.

 
 

1960’ların başından beri İskenderun’a yolum uzanır. 1960’larda dahi tarihi önemi büyük, önemli fakat boyu posu küçük bir şehirdi. İçindeki eserler gün görmüş bir liman şehrine hâkim görünüm veriyordu. Tek kelimeyle renkli bir şehir geleneği... Buraya, Büyük İskender’in kurduğu Küçük İskenderiye denebilir. Şehirde eğitimli bir kent burjuvazisi diyebileceğimiz sınıf vardı; hâlâ da var. Bu ailelerin içinde Türkiye’nin idaresine girenler, Dışişleri Bakanlığı gibi ihtisas isteyen kurumlarda çalışanlar, üniversite hocaları yer alıyor.

KOZMOPOLİT BİR ŞEHİR

Kent o gün de bugün de kozmopolit denebilecek bir yer. Aralarında Fransızca konuşanlar var. Tabii bunlar Türkçeyi tamamen ihmal etmiş demek değil. Muhtelif dil ve dinden insanlar arasında komşuluk ve iş hayatının normal gittiği bir bölge. İskenderun ve Hatay’da yaşayanları milliyetçilik ve ırkçılıkla suçlamak hiç kimsenin haddi olmamalı. Zira ne Afrika ve Asya’dan gelenlerle geçinmenin yolunu bulamayan Batılı büyük şehirleri ne de son olaylarda gördüğümüz üzere eski sosyalist dünyanın toplumları arasında bile bir uyum olmadığı açık. Hatay bölgesi ve İskenderun’u genelde Barselona ve Endülüs’e benzetirim. Daha çok da Portekiz’e. Dışarıdan gelenlerle uyumun yüksek olduğu İberik Yarımadası gibidir.

 
 

İLK 10 İÇERİSİNDE

Demir çelik tesisleri çevreyi etkiledi. Sadece 50 yıl içinde değil son 10 yılda bile şehir değişti. İnşaat arttı. İnşaatın niteliği yükseldi. Lakin aynı şeyi mimari zevk için söylemek mümkün değil. Bahçeli güzel evler kayboluyor. Demir çelik sanayisinin görünümü berbat ettiği kentte, iktisadi hayat zamlandı. Buna rağmen İskenderun ve genelde Hatay Türkiye’nin ihracat bakımından ilk 10’u içinde. Halbuki nüfusu ilk 10’a girenler kadar kalabalık değil. Ayrıca ihracatta Adana ve Mersin’i geçmiş vaziyetteler. Bu iki gerçek son derece olumlu bir gelişme ve muhafazasına dikkat edilmeli.

HER UYGARLIĞA HİTAP EDİYOR

Ancak tabiatla uyum için aynı şeyi söylemek zor. Payas’ın eski Akdeniz görünümü, bahçeler içinde hoş evler, camiler adeta çirkin binalarla kaplanmaya başlanmış. Demir çelik tesislerinden sonra İskenderun giriş ve çıkışına kadar yer yer bu parçalanmalar ve uyumsuzluklar göze çarpıyor. Ama doğrusu arada fevkalade mimari buluşlar da söz konusu. Kıyıdaki Nihal Atakaş Camisi benim son yıllarda gördüğüm en önemli eser. Her uygarlığa hitap eden bir tersimi var. Nüktedanın biri “Hıristiyanı bile içine çekip namaz kıldırır” demiş. İskenderun gibi çeşitli dinden ve tarihi tabakadan gelen toplulukların yaşadığı bölgeye uygun bir eser ve her şeyden evvel İskenderun.

 
 

DOĞUMLAR ARTTI

Hatay Valisi isabetli bir karar aldı. Sadece merkez Antakya’da değil İskenderun’da da bir hükümet konağı var. Dolayısıyla haftanın bir iki günü orada çalışıyor. Nüfusu kalabalık olan kazanın ve etrafın problemleriyle daha yakından iç içe. Hatay Belediye Başkanı Dr. Lütfü Savaş ilginç bir demeç verdi. Kentteki Suriyelilerin vatandaşlığa geçtiğini, geçmeyenlerin de aracı mekanizmasıyla toprak satın aldığını ve doğumların arttığını söylüyor. Dr. Lütfü Savaş’ın ileri sürdüğü rakamların hesaba ve kitaba dayandığı anlaşılıyor. Kendisini tenkit eden ve hatta suç duyurusunda bulunan Bakanlığın verdiği rakamlar ise demografiden çok az anlayan bir sosyoloji talebesinin ve her halükârda bir istatistikçinin ciddiye alamayacağı figürler. Bu tip verileri kamuoyuna yayınlayarak kimseyi ikna edemeyiz ve problemin ciddiyeti üzerinde insanları bir araya getirmemiz çok zor olur.

 
 

GÖÇMEN POLİTİKASI ÖNEMLİ

İstatistik verilerin her zaman için doğru verilmesi gerekiyor. Zira Türkiye değişti. 50 yıl evvel Türkiye’de program yazıcıları bile yoktu. Bugün sayıları binleri buluyor. Bu alanda tahsilini yapanlar var ve insanlar istatistiklerle ilgilenmeye başladılar. Göçmen politikası önemli bir sorundur. Bu asırda göçmenleri kapı dışında tutmaya imkân yok. Fakat bu işin dengeli yapılması gerekir. Aksi takdirde savaştığımız tipten sorunlar ve çatışmalar kendi ülkemizin içine girer. Zararını da herkes çeker. Bir belediye reisinin açıklama yapma hakkına saygı duymamız gerekiyor. İtirazların ciddi bilimsel araştırmalara, verilere dayanması ve uzmanlarca yapılması daha iyi olur.

 

Gelişen Doğu Akdeniz ve güney kıyılarımızdaki şehirlerin kentsel dönüşümü ve tabakalanması Türkiye’de sadece aydınları, sosyologları ve hatta belediyeleri de aşacak derecede hassas bir noktaya ulaşmıştır. Tabii Bakanlık bu hassasiyetin dışında değildir.

Hürriyet - 

İlber Ortaylı